Ana Sayfa Yazarlar Nurdan Tümbek İşini sevmeyen insanlar…

İşini sevmeyen insanlar…

Nurdan TÜMBEK TEKEOĞLU
Bu yazımı işini sevmeyen insanlara adıyorum. Kafeler ve restoranlar da perakendecilik kategorisindedir. Türkiye’nin cennet köşesi Karaburun’da bir kafeye gidiyorum ve çay ya da kahve ısmarlamak için resmen garsonla göz göze gelmeye çalışıyorum hatta uğraşıyorum, masamıza gelsin ve siparişimi vereyim. Özellikle göz kontağından kaçınıyor ki gelmesin, sipariş almasın, çalışmasın, yorulmasın. Burgazada’da bir restorana bir hafta önce 10 kişilik rezervasyon yaptırıyorum, ayrıca yemeğin yenileceği akşamın sabahı da tekrar teyit için işletmeci ile görüşüyorum ve yemek için ailecek oraya gittiğimizde görüyorum ki masa başkasına verilmiş. “Hemen kalkacak merak etmeyin” diyor işletmeci ve masadakiler tam 25 dakika sonra kalkıyor. Adam başı vermiş 200 TL, kalkar mı hemen? Tabii ki oturacak.

Yine Burgazada’da gurme yazarların, dev isimlerin öve öve bitiremediği başka bir kafe-restorana gidiyorum ve boş yeri var mı diye soruyorum, bana tüm masaların dolu olduğunu söylüyor. Restoran içindeki masayı soruyorum, onun da rezerve olduğunu söylüyor. Gidip tam yanındaki başka bir restoranda oturuyorum ve başlıyorum beklemeye, bakalım dolacak mı restoran ve masaların sahipleri gelecek mi diye hiçbiri gelmiyor. Sahibinle yüzleştiğimde bana anlattığı hiçbir masala inanmıyorum tabii ki.

Teşvikiye’de yol üstü, herkesin fiyatlarını nispeten ekonomik bulduğu bir restorana gidiyorum, yemeğimi ısmarlıyorum, daha son lokmamı bitirmeden ekmek, tuz, karabiber ve servis peçetesini kaldırıyorlar. Neden? Hemen işleri bitsin diye. İşleri bitsin, ondan sonra oturup, lak lak yapacaklar. Tatlandırıcıyı da sanki zümrütmüş gibi ceplerinde taşıyorlar. Salataları ise suya şöyle bir tutup, iyice yıkamadan, özenle kesmeden tabaklara koyup, bit kadar da malzemeyle getiriyorlar. Tahıl salatasında tahıllar mikroskopla görülüyor.

Türkiye’nin en tanınmış gıda perakende zincirinde kasiyerler sürekli ağız dalaşı halinde ve müşteriler de sürekli tek kasaya mahkum beklemede. Hem de işten çıkmış ve evine iki lokma bir şey götürmek için bitkin ve yorgun vaziyette. Taksim’in göbeğinde gittiğiniz en ünlü kafe -restoranda sanki fiyatlar çok ucuzmuş gibi yemeğinizi ya da içeceğinizi bitirdiğiniz anda garson geliyor ve başka bir şey isteyip istemediğimizi soruyor. Amaç orada oturduğunuz sürece para harcatmak. Sanki fast food zinciri. Oysa ben Starbucks’ta satın aldığım 7-8 TL’lik kahve ile saatlerce oturup, internet erişimli mekanda çalışabiliyorum da. Kimse bana başka bir şey içmek ister misiniz diye sormuyor. Yeşilköy’de bir restoranda güzel bir levrek güveç, salata ve bir kadeh içkinize 70 TL civarı öderken İstanbul’un merkezindeki lokantalarda iki katı ödüyorsunuz.

Taksiye biniyorsunuz, şoförün sizi bir dövmediği kalıyor. Yaptığı işten nefret ediyor. Surat beş karış. Danışmanlık şirketinden danışmanlık alıyorsunuz, danışmanlar işten kaçıyor. Emek vermek istemiyorlar. Kargo şirketlerine gidip, kargo göndermek istiyorsunuz, çalışanların suratı beş karış. Sanki devlet dairesinde memur…

Çalışılan kurumda idari ya da personel ile ilgili sorularınız oluyor, çalışanlar bezgin ve sorularınızı yanıtlama konusunda isteksiz. Cep telefonunuzla ilgili Yeşilköy’ün ana merkezindeki telefon bayisine gidiyorsunuz, hiçbir probleminizi çözmek istemedikleri gibi çirkef çirkef cevaplar veriyorlar.

Velhasıl hiçbir şeyden çekmedik işini sevmeyen insandan çektiğimiz kadar…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz