Nizam Hışım, 64 yıldır Beyoğlu’nda nefes alan bir iş adamı. Beyoğlu’nda 1 metrekarede başlayan iş hayatı serüveninde bugün başta perakende sektöründe olmak üzere pek çok yatırıma imza atmış. Son olarak da Beyoğlu’nun sembol yapılarından Alkazar’ı kültür ve sanat merkezi olarak yeniden hayata kazandırmış. İstiklal Caddesi’nin Türkiye’nin en önemli caddelerinden biri olduğuna dikkat çeken Hışım Grup Yönetim Kurulu Başkanı Nizam Hışım, caddenin AVM mantığıyla organize bir şekilde yönetilmesi gerektiğine işaret ediyor. İstiklal Caddesi’ndeki Nike İstanbul, SuperStep, Swatch, Lacoste mağazalarının da sahibi olan Nizam Hışım, AVMDergi.com’un sorularını yanıtladı.
Röportaj, Fulya BAYRAKTAR
Nizam Bey, başarılarla dolu iş hayatı serüveniniz Beyoğlu’nda küçük bir büfeyle başlamış. Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Başarı derecesi herkese göre değişir, bizim başarımız Beyoğlu’nda doğup yaşamamız. Belki başka bir yerde olsaydık ne olurdu bilmiyorum. Anne ve babam 1957’de Erzincan’dan İstanbul’a geliyor, 1958’de ben doğuyorum. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde bulunan bir apartmanda babamın ufak bir büfesi vardı, 1984’e kadar o büfede çalıştık. 1 metrekarelik bir alandı ama yok yok idi, A’dan Z’ye… Milli Piyangosu, Tekel’i meşrubatı… Şimdi düşündüğümde, o kadar şeyi nasıl sığdırdık, bilmiyorum. Şu anda o dükkanın yerinde döviz bürom var, binadan 3 tane de kat aldım, maneviyatı var benim için. 1984’e kadar o dükkanda işimizi sürdürdük. Sonrasında 1984’te İstiklal Caddesi’nde bir şekerci ve kuruyemiş dükkanı aldım, Etap Kuruyemiş olarak çalışmaya başladık. O dönemde şeker, lokum ve kuruyemişler, gazete ya da krafttan yapılan kesekağıtlarına konulurdu. Bir gün Avrupa’dan bir çikolata kutusu geldi, içerisi plastik kaplıydı ve vakumlu olması nedeniyle ürünler uzun dönem durabiliyordu. Bu kutuyu bizim ambalajımızı yapan firmaya gösterdim, “bunu neden yapmıyorsun” dedim, “bunun makinesi yok” dedi. “Nerede var” dedim, “İtalya’da var, 10 bin dolar” dedi. “Tamam, ben 10 bin doları vereyim, bu kutulardan yapalım, o parayı sen bana iş yaptıkça ödersin” dedim. Getirdi ve o kutularla 1 liraya sattığımız lokumu, 10 liraya satmaya başladık.
Aynı zamanda o firmanın işine de bir değer katmış oldunuz…
Evet, bir katma değer yarattık. Ve o kutularla lokum çok sattık. Bir gün yan taraftan bir müşteri içeriye girdi, 3 bin liraya deri mont almış. Ben baktım, bizim dükkanın tamamı 3 bin lira yapıyor. O gün dükkanı kapattım ve tekstile geçtim, Lee Wrangler bayisi oldum. O dönemde Levi’s’tan sonra en çok satılan markaydı Lee Wrangler. Sonrasında Lacoste, Swatch bayiliği, döviz büroları ve turizm sektörlerine girdik. Şu anda Londra Nike, Paris Nike gibi şehrin ismini alan Beyoğlu’ndaki İstanbul Nike’ın sahibiyim. Sattığımız markalar kendi kategorilerindeki bir numaralı markalardır. Noktalarımızın iyi olması münasebetiyle de cirolarda bir numarayız.
Bu noktada sormak isterim, Hışım Grup olarak hangi sektörlerde faaliyet gösteriyorsunuz?
4 ana sektörde faaliyet gösteriyoruz. Bir numarada perakende sektörü, finans, inşaat-gayrimenkul ve otel-turizm sektörlerindeyiz. Perakende sektöründe 3 tane Nike mağazamız, 2 tane Swatch mağazamız, 3 tane SuperStep, Camper ve Lacoste mağazalarımız bulunuyor. 20 taneye yakın döviz büromuzla finans sektöründe bulunuyoruz. Otel-turizm sektöründe ise Triada Otelleri olarak 6 tane butik otelimizle Karaköy, Beyoğlu ve Büyükada’da hizmet veriyoruz. Sadece Karaköy’deki bir otelimize, 1900’lü yıllarda Alman sigorta binası olarak yapılmış binanın ismini verdik: Nordstern.
Nizam Bey, başarılı insanlara bakıldığında aslında pek çok ortak nokta var ama siz başarınızı neye bağlıyorsunuz?
Başarı göreceli bir kavram ama başarımı başarı olarak kabul edersek, sıfırdan hatta eksiden başlamamız olarak görüyorum. Yani şu anda pek çok değerli iş adamları aileden gelen, altyapıları olan insanlar. Babam vefat ettiğinde aldığı dairenin borcu kalmıştı bana. Ben o zaman 18 yaşındaydım. Yine Allah razı olsun kendisinden, mekanı cennet olsun, bizi çok iyi yetiştirdi. Şimdi mesela simitçi bana özeniyordur, ben Sabancı’ya özeniyorumdur. O yüzden görecelidir. Eğer siz doğru ve düzgün iş yapmak istiyorsanız geleceğiniz nokta budur. Yarın ben örneğin çok büyük ve lüks bir oteli satın alsam, anlayın ki ben gayrimeşru işler yapmış olurum. 50 senede yapacağınız şey budur. Bunun böyle olmasının sebebi de tamamen işinize yatırım yapmanız. Benim uçağım, yatım yok, özel zevklerim yok, hep kazandığımı yatırıma dönüştürdüm. Türkiye’de batan şirketlerin tamamı özvarlıklarının olmamasından, sermaye yeterliliklerinin olmamasından… Bizim 100 liramız varsa 50 liralık yatırım yapmışız, 50 lira kenarda durmuştur. Hiçbir zaman boyumuzu aşan yatırımlar yapmamışızdır. 50 senede Hışım Grup’un bulunduğu noktası bana göre alt seviyelerde. Bu yatırımları 1-2 senede yapanlar var biliyorsunuz.
Ama ben bu anlattıklarınızdan bile sizin cesur ve kararları hızlıca verebildiğinizi anlıyorum. Yani lokum satarken hemen ambalaj için çözüm üretmişsiniz, hayata geçirmişsiniz, başka bir firmaya da katma değer yaratmışsınız. Sonrasında belli ki oldukça düzeninde giden kuruyemiş dükkanı varken hızlı bir karar alarak tekstil sektörüne girmişsiniz…
İşin aslında püf noktasını söylediniz. Hızlı karar vermek ve risk almak… Herkes gibi giderseniz zaten normal rutinde gidersiniz. Mesela “çok çalışıyorum” diyorlar, sadece çok çalışmakla olsa, hamallar multimilyoner olurdu. Yani bu biraz da konjonktüre hızlı adım atmak… Mesela ben bir binayı satın almaya giderken dışarıdan bakarım, onun hesabını yaparım. Emlakçı “içine bakın” der, “içine bakmama gerek yok” derim. Çünkü o anda hızlı karar verip işi çözerim. Benim beyanlarıma bakın, mesela 10- 15 yıl öncesinde “Karaköy, gelecekte İstanbul’un ticaret merkezi olacak” demişimdir. “Çünkü aslına dönüyor” dedim. Oradaki ticaret Cenevizlilerden başladı, sonrasında Osmanlı ile devam etti. Daha sonra çöküntüye uğramış. “Şimdi tekrar o döneme dönecek” dedim ve şu anda da döndü. Yani 10 sene önce kimsenin görmediği bir olayı ben görebiliyordum.
“Dünya markaları çıkartmamız lazım”
Tüm yatırımlarınızın yanı sıra aynı zamanda çok özel lokasyonlarda dünya markalarından oluşan mağazalarınız bulunuyor. Perakende sektöründe başarılı nasıl olunur, başarının anahtarı nelerdir, sizden dinleyebilir miyiz?
Ben Beyoğlu Güzelleştirme ve Koruma Derneği’nin Başkanıyım. 5 dönemdir başkanlığını yapıyorum. Benden önce Bay Vitali Hakko’ydu, rahmetli. Ben kendisine, “Türkiye’de hep ilk’leri yapan tek markasınız, bana göre Avrupa’da olmanız lazım ama Edirne’nin dışına çıkmadınız. Bu markayı dünya markası yapmadınız” dedim, bana o zaman çok kızmıştı. Türkiye’ye uluslararası markalar geliyor, burada perakendede çok güzel işler yapıyorlar. O markaların ürünlerini biz yapıyoruz ama biz bir marka olamıyoruz, bizim tasarımcımız yok. Tasarım İtalyanların işi. Eğer biz tasarıma yatırım yapmış olsaydık, zaten bu ürünleri biz üretiyoruz, çok da ucuza yapıp dünyada kimsenin erişemeyeceği noktalara kadar gidiyor olurduk. Türkiye’de yok mudur, bana göre mesela LC Waikiki bu konuda çok başarılı, ucuz yapıyor, dünyada her yere girmiş, çok önemli cirolar yapıyor. Önemli olan bu ciroları yapıyorsa çok başarılıdır. Daha üst segmentte Vakko gibi Gucci, Armani, Fendi gibi markalar yaratmamız lazım. Katma değeri yüksek ürünler yaparak o zaman dünya markası oluruz. Yoksa burada taşeron olarak çalışıp da millete 10 liraya yaptığın ürünlerle bir şey olmaz.
Peki, siz bir marka yaratmak ister misiniz?
Yok, benden geçti artık. Bizim bir lastik pabuç markamız var, bundan 10 sene önce olsaydı ben onu bir dünya markası yapardım. Ama maalesef yaşım ilerledi. Bana göre bizim gibi insanlar hep çalışarak hayatını idame ettirir. Parasal anlamda değil, çalışarak beslenir, çalışmadığı zaman da çöker. Ama akıllı insanların bence 50 yaşında artık kepengi indirmesi lazım. 50 yaşında kepengi indirdiğinde önünde çok kaliteli bir 10 sene var, o kaliteli 10 seneyi yaşar. Şimdi Türkiye’de iş yapmak, yatırım yapmak, çalışanlarla uğraşmak kadar zor bir şey yok.
“Değişmeyen tek dekor, eleman aranıyor ilanı”
O halde perakende sektörünün sorunlarını sorayım…
En büyük sıkıntı elemandır.
Nitelikli çalışan mı diyelim?
Ben ona da katılmıyorum. Perakende sektöründe siz bir heykeltıraş değilsiniz, bir teknik yapı değilsiniz, sadece güler yüzle, sempatiyle müşteriye yardımcı olacaksınız. Eskiden Vakko zamanında çalışanların tamamı 40-50 yaşlarındaydı. Mesela adam bir kumaş istedi, adam 60 yaşlarında, ne kadar kumaş varsa indirirdi tezgaha, müşteri ayıp olmasın diye alırdı. Şimdi geliyorsun bir gömlek bakacağım diyorsun, indirmiyor bile tezgaha.
Gençler gelecek ve kariyer görmüyorlar mı, ondan mı kaynaklanıyor?
Hayır, hiç ilgisi yok. İngiltere’de, Amerika’da çalışan gençlerimiz, orada bir hamburgercide çalışıyor, köpek gezdiriyor, buraya gelince iş beğenmiyor. Ben anlamıyorum. Benim için her iş kutsaldır. Ben ömrü billah hayatımda çok param olsun diye çalışmadım. Hep çok iyi işim olsun istedim, işim olduktan sonra para gelir. Bakın bizim dükkanlarda her 15 günde, ayda bir dekor değişir. Değişmeyen tek dekor, “eleman aranıyor” ilanı. 365 gün durur orada, işsizlik var diyorlar. Madem işsizlik var, bizim İK’ya gidin, bir aydır eleman bulamıyoruz. Döviz bürosuna, perakende mağazalara eleman bulamıyoruz, aşçı, kat görevlisi bulamıyoruz. Yani Türkiye’nin şu anda kanayan yarası, kimse de buna bir çare bulamıyor. Türkiye’de 500 bin tane Moldovyalı, Özbek, Nepalli, Gürcistanlı evlerde 700 dolara çalışıyor, onlardan da bulamıyorsunuz. Bizim kadınlarımız nerede?
Nizam Bey, aslında mağazalarda satış temsilcileri için 50 yaş üstü çalışanlar seçilse, daha iyi olabilir mi? Üstelik hem iş bulmakta güçlük çeken bu yaş grubu için hem de daha uzun soluklu personel arayan perakendeciler için bir çözüm olabilir mi? Perakendeciler böyle bir öneriye sıcak bakar mı?
Ben sıcak bakarım, gençlerden daha iyi çalışırlar.
Perakende sektöründe çalışan sorunu dediniz ama pek çok dinamik de var. Perakende de başarılı olmak için nasıl operasyonlara, organizasyonlara ihtiyaç var size göre?
Perakendede doğru noktada doğru kiralarla iş yapmak zorundasınız. “Her yerde mağaza açayım” demek, artık doğru bir yaklaşım değil. Zaten bu tür davranış içerisinde bulunan pek çok firma battı. Şimdi bir de komisyoncular var. Ne demek komisyoncu? Şimdi adamın 15 tane dükkanı var, para kazanıyor, yüzde 1-2, onu kazandı sanıyor. Ben komisyoncu değilim ki, niye yüzde 1-2’ye 15 tane dükkanla uğraşayım. Benim Beyoğlu’ndaki dükkanım, 50 tane dükkana bedel.
“Bir İstiklal Caddesi daha yok”
Beyoğlu, Türkiye’nin en önemli merkezlerinden biri. Siz de Beyoğlu Güzelleştirme ve Koruma Derneği Başkanısınız. Özellikle İstiklal Caddesi’nin AVM mantığıyla yönetilmesi, organize bir şekilde kurgulanması gerektiği konuşulur. Sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir? Ayrıca dernek olarak neler yapıyorsunuz, projeleriniz nelerdir?
Dernek 1984 yılında ilçe belediyeleri ilk kurulduğunda başladı, o dönemde belediyeler ekonomi anlamında da proje anlamında da çok güçlü değildi. Mesela bizdeki üyelere baktığınızda şehir planlama uzmanı Profesör Kemal Ahmet Arı vardı, sanatçılar vardı, mimarlar vardı. Biz icraatçı değil, proje ve öneri geliştiriciydik. İstiklal Caddesi’nin trafiğe kapatılması, arkasından tramvayın gelmesi, İstiklal Caddesi’ne yılbaşı ışıklandırılması yapılması, kamu ve özel binaların restorasyonu gibi bir ton projeye el attık. Ama şimdi belediyelerin bize ihtiyacı kalmadı, zenginleştiler ve bizi de istemiyorlar. Biz proje yaparken onlar ikinci planda kalınca bizimle ortak çalışmak istemiyorlar, bizi desteklemiyorlar. Beyoğlu İstiklal Caddesi’nde 6 metre cephesi olan yerlere koca koca çiçekler koydular, neden? Sosyal medyada “eskiden ağaç vardı, şimdi niye yok” demesinler diye. 6 metrede ağaç olması dünyanın hiçbir metropolünde yoktur. Halbuki İstiklal Caddesi ve Beyoğlu, tüm Türkiye’ye yayılır, yaptığınız her artı ve eksi tüm Türkiye’ye yayılır. Bütün basın burada, Bağcılar’da, Esenler’de, Zeytinburnu’nda yaptığınız herhangi bir şey yayılmaz ama buradan yayılır. Burası bu kadar önemli, kültür ve sanatın merkezi. Bütün konsolosluklar burada. Beyoğlu’nda olan her şey bizi esnaf olarak çok etkiliyor. Örneğin 1 Mayıs, İstanbul’da 39 ilçe var, her yer açık, burası kapalı. Gezi olaylarında zaten çok ciddi bir yara aldık.
Benim hep arzuladığım bir şeydir, İstiklal Caddesi’nin üstünü kapatsanız AVM olur. Üstü açık AVM’dir burası zaten. İstiklal Caddesi’nin AVM mantığıyla yönetilmesi lazım. Buranın güvenliğinin, temizliğinin, etkinliklerinin, festivallerinin özel olması lazım. Organize bir yapı olması lazım. Belediye ile olacak iş değil, bir bakıyorsunuz Konya’nın etkinliği buradan geçiyor… Bir bakıyorsunuz bir gösteri var, Kadınlar Günü’nde 50 tane kadın geliyor, 500 tane polis var. Tabii biz ricacıyız, icraatçı değiliz. Gelişmiş ülkelerde sivil toplum örgütlerinin gücü vardır. Bizim siyasi düşünceyle işimiz olmaz. Beyoğlu Güzelleştirme Derneği, Beyoğlu’nun güzelleşmesini, ticari anlamda daha üst düzeye gelmesini amaçlar. Bir İstiklal Caddesi daha yok.
“Alkazar restorasyonu 5 milyon dolara mal oldu”
10 yıldır atıl halde bulunan Beyoğlu’nun sembol yapılarından Alkazar Sineması’nı satın alıp 5 yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından kapılarını açtınız. Beyoğlu’na yeniden kazandırılan Alkazar Sineması’nda neler yapıldı, sizden dinleyebilir miyiz?
Beyoğlu’nda 20’ye yakın sinema vardı. Sinemalar hep o dönemde Beyoğlu’nda açılmış, galalar, prömiyerler burada yapılmış. Fakat zaman içerisinde AVM’lerde açılan modern sinema salonları rahat koltukları, temizlikleri, havalandırma sistemleri ve otopark imkanları sununca, buradakiler kendilerini aynı oranda geliştiremediler. Geliştiremeyince patır patır kapandılar, 1-2 sinema kaldı ve dijital platformlardan dolayı da para kazanamamaya başladılar. Bu safhada 10 sene önce Alkazar satışa çıkınca, aldım. Son 5 senedir de tadilatını yaptırarak kültür ve sanat merkezi haline getirdim. Bugün 20 milyon dolarlık Hope Alkazar, ücretsiz olarak tüm İstanbul halkına yoga, dans, spor, atölyeler, sinema, tiyatro gösterileri ve etkinliklerle hizmet veriyor. Çok güzel oldu. En son Refik Anadol’un dijital gösterisini yaptık, Berlin’de 5 kilometre kuyrukla izlenen bir sergiye biz 2 ay sonraya gün veriyoruz. Halkımızın ilgisi çok fazla, çevremizde bulunan tüm okullar buraya geliyor. Beyoğlu Belediyesi ile bir iş birliği içerisinde buraya gelemeyen devlet okulundaki çocuklarımızın da buraya gelmelerini sağladık. Ve onlarla kaynaşıp buradaki atmosferi yaşamalarını sağladık. Gayet iyi gidiyor.
Restorasyon çalışmaları ne kadara mal oldu?
5 milyon dolar. Çünkü süsleme ve söveleri 1923’ten beri alçı olduğu için çürüme ve bozulmalar vardı, onlar silikon kalıplara tek tek çıkartılarak yerine konuldu. Girişte 4 tane mermer sütun heykel var. Böyle tarihi bir dokuyu devletten bir kuruş destek almadan kazandırdık.