Ana Sayfa Yazarlar Osman Faik Bilge Franchise krizde gelişir

Franchise krizde gelişir

Türkiye’de franchise krizlerle gelişti desem yeridir. Her krizde ülkemizdeki franchise ortamı değişti, markasızlar gerilerken franchise zincirleri gelişti. Kiminde piyasada para yoktu, franchise işletmeler kampanyalarla müşteriyi çekmeyi becerdiler. Kiminde canlı caddelerdeki işler battı, franchise zincirler en güzel yerlere yerleştiler. Kiminde AVM kiracıları kira ödeyemedi, AVM’ler franchise zincirleri sağlam görüp tercih ettiler. Kiminde dünya pazarı önümüze açıldı, sadece franchise verenler hazır olduğu için yürüdü gittiler.

Her kriz sarsak elek gibi çalıştı, zayıflar elendi, sağlamlar kaldı, piyasa hangi markanın içinin boş olduğunu, kimin iş yapıp para kazandırdığını fark etti. Krizleri bizim gibi derin ve yıkıcı olmayan ülkelerde piyasaya erken giren markalar hakimiyetlerini sürdürür. Genelde yabancılar ilk girdikleri için pastanın çoğunu alır, yerlilere bir şey bırakmazlar. Bizde her kriz, pazarın oyuncu kadrosunda önemli değişiklikler getirdi.

25 yıldır franchise ile uğraşıyorum. Franchise kurdum, aldım, verdim, sattım, işlettim, devrettim, sektörü her açıdan tanıdım diyebilirim. Özetle benim Türkiye’de gördüğüm manzara bu, kriz eksik olmuyor, her kriz franchise zincirlere yarıyor. İşin enteresanı, gelişmekte olduğu ülkelerde de aynı manzarayı görüyorum, birkaç yıl içinde nereye geleceklerini tahmin edebiliyorum.

Bizim pazarımıza hızlı girip aynı hızla çıkan dünya markalarını görünce, pazarımızın kendine özgü olduğuna bir kez daha kani oldum. Krizlerle güçlenen zincirlerimiz hızlı büyüdü, kendi sektörünü oluşturdu, yabancılardan öğrendiğimizi önce iç pazarda uyguladı, sonra doğudaki pazarlara sattı, şimdi batıdaki pazarlara giriyor.

Türkiye’yi özel yapan, sert rekabet ortamı. Kendi aramızda kıran kırana bir rekabet içindeyiz, tüketicinin cebindeki paraya talip çok rakip var, sürekli yeni iş fikirleri gelişiyor, her parlak fikir hemen taklit ediliyor. Devletin denetiminin yetersiz kaldığı ortamda en iyi olmak yetmiyor, en sert savaşan kazanıyor. Bazen kötüyü ucuza satan, bazen cahil cesaretiyle hızlı büyüyen kazanıyor, aslı dururken taklidi koşabiliyor.

turkiyefranchiseKişi başına gelir artarken, tüketim zorunlu harcamalardan keyfi harcamalara kayıyor, bu da her sektöre dinamizm getiriyor, sürekli formatlar değişiyor, genç odası, cafe-bistro, spor salonu, erken rezervasyon gibi yeni kavramlar geniş kitlelerle tanışıyor.

Avrupa Birliği yolunda ilerledikçe hukuk, bankacılık, ticaret sistemimiz yeniden tanımlanıyor. Dünya devleri önceden Türkiye pazarına girmeye korkar, ya hiç gelmez veya yanına güçlü bir yerli ortak alırdı. Artık küçük yabancı firmalar bile Türkiye pazarına rahatlıkla girebiliyor, güçlü teknik altyapısı ve sermayesiyle pazarımızı elimizden alıyor. Üretim ana sanayi, yan sanayi, perakende, hizmet sektörlerinde bu yaşandı, geldiler, girdiler, fiyat kırdılar, pazarda ana oyuncu oldular. Bankacılıktan temizlikçiliğe, otelden fast food’a, otomotivden konfeksiyona, bu dalgadan su almayan gemi kalmadı ama, baş edebilenler bu savaştan güçlenerek çıktılar.

Dönemler
1985’te McDonald’s, Turyap, Sağra Special ile franchise bir heves olarak başladı. Başta yapılan işin franchise olduğu bile belli değildi, Sağra bayilik verdi, Turyap temsilcilik verdi, McDonald’s açılanları geri almak şartıyla 3 dükkan için bölge verdi. 1990’ların başına kadar ağırlıklı olarak yabancı zincirlerin önderliğinde pazar oluşmaya başladı. 1991 Körfez krizinin akabinde yüzde 100’lik gecelik faizleri, döviz kurunun katlanmasını gördük. Meydan boşken pazarı dolduran yabancılar, krizle birlikte kayboldular.

1991 yılında UFRAD’ı kurarken asgari kurucu sayısı olan 7 kişiyi bile franchise vermeyenlerden tamamlamıştık. 1992’de ilk fuarı ilan etmiş, açılışa 1 ay kala katılımcı azlığından iptal etmiştik. 1993’ten itibaren 1990’ların hakim trendi, yerli markaların yükselişi oldu. Az sayıdaki AVM güvenilir kiracı bulamadığından, sokaktan markalara teklif götürüyor, zorla zincir yapıyorlardı. Yabancılar da geliyorlardı ama, bir kez yurdum insanı franchise vermenin ve almanın cazibesini keşfetmişti. Öyle ki,  o yıllarda bir gazetedenin franchise markalarını tanıtan editörü, köşesinin adını “köşe dönmece” koymuştu. Herkesin kazandığı, para kazanmak için özel bir şey yapmanın gerekmediği bu dönem 1999 depremleri ile başlayan, 2001 ikiz kulelerle derinleşen uzun krizle sona erdi. İçi boş markalar bu krizde de ortadan kayboldular.  Şehirlerin en işlek caddelerinde hava parasız yer bulunamazken, boş mağazalar müşteri beklemeye başladı. Krize rağmen yaşamayı başaran, bayisine para kazandıran az sayıda zincir, girişimcilerin gözbebeği oldu.

2002’den itibaren koalisyonlar bitti, enflasyon tek haneli rakamlara indi, piyasaya güven geldi. 2000’li yılların trendi, her yerde AVM açılmasıydı. Büyük şehirlerde devasa binalar, ilçelerde küçük AVM’ler tüketicilerin zamanını ve parasını almayı başardılar. Önce büyük, sonra küçük şehirler AVM doldu. Önce kutu gibi binalar, sonra şekilli, bahçeli yaşam merkezleri yapılmaya başladı. Yeni AVM’ler kiracı ararken başka AVM’lerde başarılı çalıştığını gördükleri markalara öncelik verdiler. Bir önceki parlak dönemde bayiler kira borcu taktıklarından, AVM’ler marka sahibinin kendisinin kiracı olup, franchise alana alk kiraya vermesini istediler. Bu durum piyasadaki zincir markalara büyük bir üstünlük ve yayılma olanağı sağladı. Bazıları sadece AVM’lerde çalışabilecek konseptler oluşturdu, dışarıda yer aramadılar bile. AVM’lerde hızla yayılan markalar Türkiye’nin vitrini oldular. AVM’lerin ihtiyaçtan fazla yapıldığı, ilk sinyallerini kiralamada yaşanan zorluklarla belli etti. Tek tük kapanan AVM olduysa da, AVM’ler sokaktaki esnafa karşı bariz bir galibiyet kazandılar. Bu dönemin sonunu da 2008 global krizi getirdi. Birden işler durdu, satan tahsilat yapamadı, tüm sektörler birden krize girdi. Yine sarsak elek çalıştı, yine zayıflar döküldü, yine iyiler dayandı ve yıldızlar daha parladı.

2010 dan itibaren yeniden canlanma başladı. Bu kez hakim trend, dışarı açılma oldu. Turquality deneyimini pekiştiren devlet, küçük firmalara da yurt dışı destekleri verdi. Türk dizileri bölge ülkelerinin tamanında çok tutuldu, Türk perakende konseptlerine yurtdışından ilgiyi artırdı.  Aynı dönemde turist sayısındaki katlanarak artış her ülkeden insanların Türk franchise markalarının tanımasını sağladı. Bakü’de, Erbil’de dükkan açmak zaten Doğu’da, Güneydoğu’da iş yapmak kadar kolaydı. Laleli’den başlayan konfeksiyon ihracatı, önce kuzeyimizdeki ülkelerde, sonra tüm Avrupa’da mağaza açmayı beraberinde getirdi. Avrupa’da, Amerika’da simitçi, baklavacı, kebapçılar franchise vererek açıldılar. Üç krizi atlatanların bundan sonra hedefi dünya pazarları olmalı.

Gereken
Gerek iç piyasada, gerek dünya pazarlarında kalıcı yer almak isteyen, franchise altyapısını düzgün kurmalı. Bugünü kurtarmak yetmez, yetişmiş elemanlarla iş yürümez, kendini geliştirmek, eğitimi vermek, farklı pazarlara hazır olmak gerek. Franchise işinin altı unsuru birden güçlendirilmek gerek, sadece ürünün veya konseptin iyi olması yetmiyor, yurt dışından iş yapmak için her şeyin kusursuz olması gerekiyor.

osman.bilge@franchisemore.com

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz