MGC Legal’den Berfin Doğru, deprem sonrası yıkılan binalarda müteahhidin cezai sorumluluğuna değindi.
Ülkemizin konumu, içinde bulunduğu deprem kuşağı ve bu coğrafyada sürekli olarak depremlerle beraber yaşanması gibi bilinen gerçekler dikkate alındığında, doğa olaylarından biri olan ve öngörülebilen deprem olgusuna göre ve bu olgunun gerektirdiği kurallara uygun yapılaşma zorunludur. Bir yapı için, plan ve projenin hazırlanması, özellikle statik hesapların sağlıklı yapılması, bu plan ve projeye uygun olarak, kalite ve miktar bakımından ve uygun malzeme kullanılmak suretiyle inşa edilmesi ve bu hususların yürürlükte olan mevzuata uygunluğunun denetlenmesi gereklidir. Bu silsile içerisindeki kişi veya kişilerin yapının yıkılmasına etkisi bulunan kusurlu hareketlerinden dolayı sorumlu tutulacakları kuşkusuzdur.
Harici bir olay olan depremin illiyet bağını kesecek derecede kaçınılmazlık hali sayılarak ceza sorumluluğunu bertaraf edebilmesi için, oluşan zararlı sonucu insan faktörünün etkilememesi, yani yapının kurallara uygun olarak yapılması ve sonradan değişiklikte bulunulması halinde de bu değişikliklerin statik değerlere aykırı ve esaslı müdahale niteliğinde olmaması gereklidir.
Deprem etkisiyle yıkılma halinde, yıkıma etkili derecede kusurlu eylemi bulunanların; mevcut aykırılığı giderebilmek yönünden hukuken sorumluluklarının bulunduğu dönemde zararlı sonuç meydana gelirse, bu sonuç ile alakalı olarak cezai sorumlulukları söz konusudur.
Ceza Yasamızda, taksirli suçlarda, yasal tipte öngörülen sonuç meydana geldiği takdirde, burada taksirli kusurluluk cezalandırılmaktadır. Öngörülen sonucun meydana gelmesi taksirli suçlarda bir cezalandırma koşuludur. Aynı zamanda ceza hukukunda bir kimsenin sorumlu tutulması nedeni olarak da bu kusur değerlendirilir. Hukuki sorumluluk ise daha farklıdır. Örneğin Türk Borçlar Kanunun 69. Maddesinde “bir yapının ya da meydana getirilen herhangi bir yapının sahibinin, bunların çürük yapılmasından ya da korunmasındaki kusurundan dolayı sorumlu” olacağı öngörülmektedir. Burada, bina sahibini ya da yapının sahibini sorumlu tutmak için binanın yıkılması gerekli değildir. Binanın yıkılmasından önce de çürük yapıldığı belirlenirse, bina sahibi hukuki bakımdan sorumlu olmaktadır.
Burada süresiz bir sorumluluk olamayacağı gibi bina veya diğer inşa eseri malikinin sorumluluğunu düzenleyen Borçlar Kanunu’nun 69. maddesinde ve taşınmaz malikinin sorumluluğunu düzenleyen şekilde bir objektif sorumluluk hali değil; cezai yönden geçerli olan kusur sorumluluğu aranacaktır.
Müteahhidin cezai sorumluluğu ve hukuki sorumluluğu burada karıştırılmamalıdır. Nitekim; hukuki sorumluk için öngörülen sürenin cezai sorumluluk için ölçü alınmasının mümkün olmadığını, bu durumun cezai sorumluluğa ilişkin kurallarla bağdaşamayacağını vurgulamamızda fayda olacaktır.
Suç Tarihi, Binanın Yıkıldığı Tarih Olarak Kabul Edilmektedir.
Belirtmek gerekir ki; müteahhit tarafından yapılan binanın yıkılması halinde zamanaşımı, bu yapının tamamlanıp yapı kullanma izninin alındığı tarihten değil; yıkılma tarihinden itibaren başlayacaktır. Zira, neticesi hareketten ayrılabilen suçlarda zamanaşımı fiillin değil, neticenin gerçekleşmesi ile işlemeye başlar. Bu sayede soruşturmalar zamanaşımı engeline takılmayacaktır.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nin 2001/2636 E., 2001/2900 K. ve 19.11.2001 tarihli kararında “Deprem nedeniyle bina yıkılmasında suç tarihi binanın yıkıldığı tarihtir.” ibaresi ile zamanaşımı hususundaki tartışmalara da açıklık getirmiştir.
Deprem Sonrası Yıkılan Binalarda Taksirle Ölüme veya Yaralanmaya Neden Olma Suçları Bakımından Müteahhidin Cezai Sorumluluğunun Değerlendirilmesi
Ceza Hukuku açısından değerlendirme yapacak olursak; burada, deprem sonrası yıkılan binalarda müteahhidin cezai sorumluluğunda “Taksirle Ölüme veya Taksirle Yaralamaya Neden Olma” suçları bakımından incelenmesi faydalı olacaktır.
Kişinin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı bir kusurlu davranışı ile öngörülemeyecek şekilde başka bir kimsenin hayatına son vermesi, “Taksirle Ölüme Neden Olma” suçunu oluşturmaktadır. Bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunda ise; gerçekleştirilen kusurlu davranış ile bir kimsenin ölebileceğinin fail tarafından öngörülebilmesine rağmen davranışın sonuçlandırılması söz konusudur. Taksirle ölüme neden olma suçu, Türk Ceza Kanunu’nun ‘Hayata Karşı Suçlar’ bölümünde 85. maddede düzenlenmiştir:
“(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, “iki yıldan” altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi “iki yıldan” on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Taksirle yaralama suçu ise, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesinde şu şekilde hüküm altına alınmıştır:
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.”
Önemle belirtmek gerekir ki bu suçlarda cezai sorumluluğu saptarken, failin taksir niteliğinde bir kusurunun olup olmadığının belirlenmesi önemlidir. Yıkılan binanın yapımında ya da binada daha sonra yapılan değişikliklerde böyle bir kusurun varlığı muhakkak araştırılmalıdır. Akabinde, bu taksirli kusur ile ölüme ve yaralamaya yol açılması ve deprem sonucu binanın yıkılması arasında bir nedensellik bağının bulunup bulunmadığının saptanması gerekmektedir. Zira, ceza hukuku açısından bir kimsenin sorumlu tutulabilmesi için, yapılan davranış (hareket) ile meydana gelen haksız sonuç (netice) arasında mutlaka nedensellik bağının kurulması şartı aranmaktadır. Bu şartların müteahhidin cezai sorumluluğunun saptanması açısından da dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Nedensellik bağının bulunmadığı durumlarda ise; bireylerin cezai sorumluluğu söz konusu olmayacaktır.
Görüleceği üzere; deprem sonrası yıkılan binada, taksirle ölüme veya taksirle yaralamaya neden olma suçları bakımından bina müteahhidinin cezai sorumluluğuna gidebilmek mümkün olacaktır. Bu hususta mağdur olan kişilerin hukuki menfaatleri hukuk düzenimizce koruma altına alınmıştır.