Soner SELÇUKLU
Yüz yüze olduğumuz, birbirimize dokunabildiğimiz, el sıkıştığımız zamanlar arkadaşlık, dostluk ilişkilerinin çok boyutlu yaşandığı anlardı. Covid-19 öncesinde çeşitli nedenlerle (ekonomik, sosyal, siyasi) başlayan uzaklaşma, salgın sonrasında da hızlanarak çoğunlukla sosyal medya iletişimine indirgeniverdi. Araştırmalarımdan elde ettiğim bulgulardan yola çıkarak tek boyutlu iletişim konulu bu yazıyı hazırladım:
Son 10 yılda sosyal medya, kişiler, topluluklar arası ilişkileri yönlendirmede başrolü üstlenirken bir başka sorun geri planda oluşmaya başladı. Görsel, işitsel, dokunsal iletişimdeki çok boyutluluğun yerini alan yazışmanın, tek boyutlu olsa da önemli bir bilgi ve birikim gerektirdiği dikkate alınmadı. Yüz yüze sorun olmayacak birçok şey kısa mesaj akışlarında, sohbet odalarında, WhatsApp satırlarında yanlış anlamalara, meydan okumalara (klavye silahşorları), küslüklere, dargınlıklara, alınganlıklara, terk etmelere neden oldu.
Öte yandan neredeyse telefonla konuşmak veya az da olsa görüntülü görüşmek diğer etkili yollar olarak kabul gördü. Yazışmalarda yanlış anlamalar yalnızca bir telefon görüşmesiyle çözülebilecekken (yüz yüze görüşme zaten devre dışı) çoğu kişi bunu kullanmayı bile aklına getirmedi. Kavgayı sevenler yazışarak kör döğüşünü sürdürdü…
Çok boyutluluktan tek boyutluluğa geçişle birlikte duygusal beklentilerin (sevgi saygı gösteren, ses tonunu destekleyen bedensel mesajların, jestlerin) tümü neredeyse bu tek boyutlu yazışmalı mecralarda yeniden tanımlanarak sıkıştı kaldı. WhatsApp buna güzel bir örnektir. Asıl sorun gelişigüzel, kolayca oluşturulan grupların ilkesiz ve kuralsız yapılarıdır. İstisnaların olduğunu biliyorum. Ancak ne olduğunu ne olmadığını bilmeyen, kimliğini bulamamış gruplarda kişiler, çok eskilerden kalan, diğerleri üzerindeki ağırlıklarına dayanarak içeriği kendilerine göre düzenlemeye çalışıyorlar. Bu durumda grup “ciddiyet, müzakere, erotizm, espri, günaydın, geçmiş olsun, başın sağ olsun!” deme yönünde çekiştirilen bir platforma dönüşüyor. Bazen yalnızca “Günaydın grubu” oluyor. Günaydın diyerek grupta kalmak mümkün oluyor. Değilse ara sıra paylaşım yapanlara geri bildirim vermeyerek, beğen yapmayarak, görünmez kişi gibi davranarak söz birliği etmişçesine grup baskısı uyguluyorlar.
Grup üyelerinin bilinçli veya bilinçsiz öne çıkarak içeriği kendilerine göre düzenleme ve yönlendirme girişimleri kimilerince desteklenirken bazıları için de uzak durma, soğuk tepki ya da tepkisizliğe yol açıyor. Grup internet dünyasında “kapıldım gidiyorum bahtımın rüzgarına” şarkısının nağmeleri arasında sürüklenip duruyor.
Bir site grubunu ele alalım: Bu grup site sakinleri için genel bina sorunları, duyurular, evlenme, vefat, doğum haberleri iletilmesi amacıyla oluşturuluyor. Bir de bakıyorsunuz komşu kavgaları, hakaretler, üslupsuzluk, özel sorunlar, siyasi görüş paylaşımları devreye giriveriyor. Sonra son mesajını okkalı biçimde yazıp gruptan çıkmalar yaşanıyor.
Özetle, sosyal mecranın hangi platformu kullanılırsa kullanılsın klavye kullanmayı bilen herkes için kolaylık taşısa da sınırlı, edepli, karşılıklı saygı temelinde sürdürülmesi gerektiğini unutmamak gerekir. Bu saatten sonra kötü ve tutarsız kullanım alışkanlıkları değişir mi? Bu tür grupların yeniden şekillenmesi mümkün mü? Kolay olmadığını, zamanın kökleşme konusunda büyük rol oynadığını düşünüyorum.
Her şeye yeniden başlamak, yeni bir grupla devam etmek, telefonla, görüntülü görüşmeler yapmak, yüz yüze bir araya gelecek ortamlar yaratmak, ev-işyeri ziyaretleri yapmak gerekiyor.
Sosyal medyanın sohbet odalarına sıkışmayanlarına selam olsun!
Güncel problemimize dokunmussun…vazgecemiyecegiz ama hiç olmaz ise günde 2 saate indirmemiz lazim …sosyal medyaciligi….