Türkiye ve Almanya, yıllardır süregelen güçlü ticari bağlarıyla Avrupa’nın en önemli ekonomik ortaklarından biri konumunda. İki ülke arasındaki ticaret hacmi her geçen yıl büyürken, yatırımcılar ve iş insanları için yeni fırsatlar da doğuyor. Bu süreçte, Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası (TD-IHK), iki ülke arasındaki ekonomik ilişkileri derinleştirmek ve iş dünyasına rehberlik etmek amacıyla önemli bir köprü rolü üstleniyor.
TD-IHK Genel Sekreteri Okan Özoğlu ile gerçekleştirdiğimiz röportajda, Türk yatırımcıların Almanya pazarına entegrasyonu, iş kurma süreçleri ve TD-IHK’nın sunduğu destek mekanizmaları üzerine konuştuk. Özoğlu, Türkiye ve Almanya arasındaki ticaretin güçlenmesi için yürüttükleri çalışmalara değinerek, yatırımcıların karşılaştığı zorlukları aşmalarında nasıl bir yol haritası sunduklarını anlattı.
Röportaj, AVMDergi.com
Öncelikle Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası hakkında bilgi alabilir miyiz, amaçları ve hizmet konularını sizden dinleyebilir miyiz?
Tabii ki, öncelikle hoş geldiniz. Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası, 21 yıldır Almanya’da faaliyet gösteriyor. 1993-1994 yıllarında Türk ve Alman hükümetleri, karşılıklı olarak ticaret temsilcilikleri açılması yönünde karar aldı. Bu kapsamda, Türkiye’de Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’ne (TOBB), Almanya’da ise Almanya Odalar Birliği’ne (DIHK) bu görev verildi. Daha sonra, bu iki kurum arasında bir protokol imzalandı ve 1994 yılında kardeş kuruluşumuz olan Alman-Türk Ticaret ve Sanayi Odası İstanbul’da kuruldu. 2003 yılının sonunda, Türk-Alman Ticaret ve Sanayi Odası’nın Köln’de kurulmasına yönelik çalışmalar tamamlandı ve 27 Nisan 2004 tarihinde resmi olarak açıldı. 2012 yılı itibarıyla ise merkez Berlin’e taşındı ve Köln’deki şube kapatıldı. O tarihten itibaren Berlin merkezli olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bizim temel kuruluş misyonumuz, iki ülke arasındaki ticaretin geliştirilmesi. Türkiye ile Almanya arasındaki ticari ilişkiler çok eskiye dayanıyor. Örneğin, 1856’da Siemens’in Türkiye’ye gelmesi, 1910’da Bosch’un Türkiye’de faaliyete başlaması bunun en eski örneklerinden. Eski bir bankacı olarak, İş Bankası’nın 1924’te kurulduğunu ve ilk yurt dışı şubesini 1932’de Hamburg’da açtığını da hatırlatmak isterim.
Bu tarihsel çerçevede, biz de iki ülke arasındaki ticaretin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla, Türk ve Alman üyelerimizle birlikte etkinlikler düzenleyerek bir network oluşturmaya çalışıyoruz. Çünkü burada bakanlar kurulu kararıyla kurulmuş bir oda olmamıza rağmen, kamu tüzel kişiliğimiz yok. Bu nedenle klasik bir ticaret ve sanayi odası gibi hareket etmiyoruz. Aksine, networking ve ticaretin gelişmesine yönelik destek sağlıyoruz.
Türk – Alman Ticaret ve Sanayi Odası olarak iki ülke arasındaki ekonomik iş birliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İki ülke arasındaki ticaretin gelişimine baktığımızda, 20 yıl önce ticaret hacmimiz 20 milyar dolar seviyesindeydi. 2023 itibarıyla 55 milyar euro seviyesine yükseldi. Almanya, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağı konumunda. Ancak 2024 sonunda ticaret hacmi biraz daha düşük çıkacak; şu an yaklaşık 47-48 milyar euro seviyesinde. Bu düşüşün temel sebepleri arasında, mevcut ekonomik konjonktür, enerji maliyetlerindeki artış, iç piyasadaki tasarruf tedbirleri ve ithalat kısıtlamaları bulunuyor. Ancak Cumhurbaşkanımızın koyduğu 60 milyar euro ticaret hacmi hedefi doğrultusunda önümüzdeki dönemlerde tekrar yükselişe geçeceğimize inanıyorum. Türkiye açısından Almanya, birinci derecede en büyük ticari partnerimiz. Avrupa Birliği genelinde değil, tekil ülkeler bazında bakıldığında, Türkiye Almanya için 14. sırada yer alıyor. Almanya’nın toplam yurt dışı ithalat ve ihracat hacmi düşünüldüğünde, bu oldukça önemli bir sıralama.
Biz de bu ticareti daha ileriye taşımak için hem Türkiye’de hem de Almanya’da farklı etkinlikler düzenliyoruz. Amacımız, yatırımcıları yönlendirmek, Almanya’da şirket kurmak isteyenlere rehberlik etmek ve Türkiye’den gelen iş insanlarına destek olmak. Biz, elinde fener tutup yol gösteren bir rehber gibi hareket ediyoruz. Almanya’da yatırım yapmak ya da şirket kurmak isteyen girişimcilere gerekli tüm bilgileri sağlıyor, süreçleri kolaylaştırıyoruz. Üyelerimiz için hizmetlerimiz ücretsiz olsa da üye olmayanlar belirli bir bedel karşılığında bizden destek alabiliyor. Özellikle özel araştırmalar ve incelemeler gerektiren durumlarda, giderlerimizi karşılamak adına ücretli hizmetler de sunuyoruz.
Üyelik sisteminizden de bahseder misiniz? Koşulları nelerdir?
Aslında üyelik süreci oldukça basit. Türkiye’de veya Almanya’da olması fark etmeksizin, şirketler ve bireysel girişimciler bizim üyemiz olabilir. Üyelik bedellerimiz, ciroya bağlı olarak belirleniyor: 5 milyon euroya kadar cirosu olan firmalar yıllık 1.200 euro, 5-20 milyon euro cirosu olanlar yıllık 2.400 euro, 20 milyon euro ve üzeri cirosu olanlar yıllık 4.800 euro. Özel statüdeki firmalar için premium üyeliğimizin bedeli ise 10.000 euro. Bu rakamlara baktığınızda, en düşük üyelik aylık 100 euro’ya denk geliyor. Almanya’da görev yapan bir kuruluş olarak, özel hizmetler sunmaya çalışıyoruz ve bilinçli firmalarla iş birliği yapıyoruz. Kurumsal anlamda iş yapan büyük üyelerimiz var. Küresel çapta faaliyet gösteren firmalardan KOBİ’lere, ticaret odalarına ve ticaret borsalarına kadar geniş bir yelpazeye hizmet veriyoruz. Son yıllarda dijitalleşmeye ve start-up ekosistemine de önem vermeye başladık. Geleceğin gençlerde olduğunu biliyoruz ve bu alanda da üyelerimiz var.
“Kendi ürününüzü, kendi markanızla pazarlayın”
Türkiye – Almanya ticaret hacmi ve yatırım ilişkileri şu anda ne durumda? Öne çıkan sektörler hangileri?
İkili ticaretin en önemli ayağını 50-55 milyar euro civarındaki hacmiyle otomotiv sektörü oluşturuyor. İkinci sırada makine ve üçüncü sırada da tekstil sektörü yer alıyor. Bunların dışında birçok farklı sektör var ancak son dönemde özellikle hizmet sektörü ön plana çıkmaya başladı. Gastronomi sektörü de bu noktada önemli bir gelişme gösterdi. Türkiye’den bazı firmalar Almanya’ya açılmaya başladı. Biz de farklı bölgelerde toplantılar düzenleyerek bu firmaları bilgilendiriyoruz ve destek sağlıyoruz. Almanya pazarına Türkiye evet, birçok ihracat yapıyor ama maalesef ağırlıklı olarak fason imalat gerçekleştiriyor. Kendi markamızı oluşturup katma değer yaratamıyoruz. Bunun sağlanabilmesi için diyoruz ki: Kendi ürününüzü, kendi markanızla pazarlayın.
Hem Türkiye’den Almanya’ya hem de Almanya’dan Türkiye’ye yatırım yapmak isteyenlere yönelik teşvik çalışmalarıyla ilgili bilgi alabilir miyiz?
Türkiye’den Almanya’ya gelen firmalar ve Almanya’dan Türkiye’ye yatırım yapanlar var. Öncelikle Almanya’ya gelen firmalar açısından konuşayım. İki tür teşvik imkânı mevcut. Birincisi, eğer bir Türk firması, Almanya’da şirket kurup faaliyet gösteriyorsa (ihracat yapıyorsa, kira ödüyorsa, reklam veriyorsa, web sitesi açıyorsa) Türkiye’de Ticaret Bakanlığı’nın teşviklerinden yararlanabiliyor. İkincisi de Almanya’da şirket kuran Türk firmaları, yerel eyaletlerin belirlediği teşvik ve desteklerden de faydalanabiliyor. Kurulan şirketin niteliğine ve Almanya’ya sağlayacağı katma değere göre, belirli oranda geri ödemesiz destekler sağlanabiliyor. Bu teşvikler, yatırımın türüne ve sektörüne göre değişiklik gösterebiliyor.
Türkiye’ye yatırım yapan Alman firmaları açısından baktığımızda ise, yatırımcılar doğrudan Türkiye’deki Ticaret ve Sanayi Bakanlıkları ile görüşerek teşviklerden faydalanabiliyor. Özellikle Türkiye’ye makine ve teknoloji yatırımı yapacak firmalar için özel izinlerle destek sağlanabiliyor. Şu anda Türkiye’de yaklaşık 8.000 civarında Alman şirketi faaliyet gösteriyor ve bunların büyük bir bölümü ihracat odaklı üretim yapıyor. Türkiye’ye ciddi bir ihracat geliri kazandırıyorlar. Bu firmalar, Türkiye’de sanayi ve ticaret bakanlıklarından özel teşvikler alabiliyor. Bazen istihdama dayalı teşvikler de veriliyor. Kurumlar vergisi, KDV indirimleri gibi teşvik belgeleriyle destekler sağlanıyor. Biz de bu süreçlerde uzman üyelerimizle yatırımcıları bir araya getirerek onlara rehberlik etmeye çalışıyoruz.
Önümüzdeki dönemde Türk-Alman ekonomik ilişkilerini nasıl görüyorsunuz? Yeni iş birlikleri ya da projeler var mı?
Türkiye-Almanya arasındaki ticari ilişkilerde belirlenen 60 milyar dolarlık bir hedef var. Şu an 55 milyar dolardan biraz düşmüş durumdayız, ancak tekrar yavaş yavaş yükselişe geçecektir. Özetle, ben enerji alanında ikili iş birliklerinin arttığını görüyorum. Almanya güçlü bir ülke, ancak kendi içinde de zorlukları var. Zaten dünya genelinde ekonomik ve ticari zorluklar yaşanıyor. Eskiden belirli ülkelerin ekonomik üstünlüğü vardı, ancak artık rekabet daha da arttı. Çin’in küresel ekonomideki etkisi büyük. Bunun yanı sıra, ABD’nin yeni hükümet politikaları kapsamında uyguladığı kotalar, ek vergiler ve gümrük tarifeleri ticareti zorlaştırıyor.
Marka olmak kolay değil, ama esas zor olan bir markanın sürdürülebilirliğini sağlamak. Almanya bu konuda başarılı olmuş bir ülke. “Made in Germany” etiketi bunun en önemli örneklerinden biri. Bunun dışında, Almanya’nın dünya çapında güçlü sanayi ve teknoloji markaları var. Örneğin Siemens, Bosch, Mercedes, BMW gibi markalar sadece Almanya’nın değil, dünyanın en büyük teknoloji üreticileri arasında yer alıyor. Çin ne kadar güçlü olursa olsun, bu markaların gücü onları korumaya devam ediyor. Ancak, teknolojik gelişmelere ayak uydurabilmek de çok önemli.
Günümüzde herkes zor şartlar altında yaşıyor. Ekonomik konjonktür değişti. Bu bireyler için de geçerli. Bireyler için en önemli olan şey, rahat bir yaşam sürdürebilmek. Marka ne kadar güçlü olursa olsun, tüketicinin cebinde yeterli para yoksa, daha ucuz ve daha teknolojik avantajlar sunan markalara yönelmesi kaçınılmaz oluyor. Bu da büyük markaların gerilemesine neden olabiliyor.
Özellikle otomotiv sektörüne baktığımızda, Almanya’nın şu an biraz geriye düştüğünü görüyoruz. Türkiye, bu sektörde Almanya’nın en önemli tedarikçi ülkelerinden biri. Ancak zaman zaman Almanya’daki büyük otomotiv üreticilerinin küçülmeye gitmesi, işçi çıkarması gibi gelişmeleri takip ediyoruz. Bu durum, Türkiye’nin otomotiv ihracatını da olumsuz etkileyebilir.
Bu noktada hem Almanya’nın hem de Türkiye’nin yeni duruma uyum sağlaması gerekiyor. Örneğin, 50 yıldır Almanya’ya ihraç ettiğiniz bir otomotiv parçası, elektrikli araçlara geçişle birlikte artık ihtiyaç duyulmayan bir ürün haline gelebilir. Eğer üreticiler kendilerini bu dönüşüme adapte edemezse, dijitalleşmeye yatırım yapmazlarsa rekabetten geri kalacaklardır. Almanya şu an bu konuda ciddi sıkıntılar yaşıyor. Ülke ekonomik anlamda bir durgunluk içinde ve bu durgunluk önümüzdeki birkaç yıl boyunca da devam edebilir. Bu durum, Türkiye’nin tedarikçilerinin de ihracatını azaltacaktır. Alanlar daralacak ve rekabet sertleşecek. Ama belki de farklı sektörlerde açılımlar olacaktır. Türkiye, turizm açısından Avrupa’nın en modern ve en kaliteli tesislerine sahip ülkelerinden biri. Ülkemiz doğal güzellikleri, denizi, yemekleri ve otelleriyle bir turizm cenneti. Bu avantajları iyi kullanmalıyız. Tabii hizmet sektörü sadece turizm ve gastronomiden ibaret değil. Türkiye, hizmet sektöründe Almanya’dan çok daha ileride. Özellikle IT, dijitalleşme ve bilişim sektörlerinde Türk firmaları Almanya pazarına güçlü bir giriş yapmaya başladı. Üyelerimiz arasında bu sektörde faaliyet gösteren birçok firma var ve Alman şirketlerine hizmet veriyorlar.
“Yanlış yerde tasarruf etmek büyük kayıplara yol açar”
Almanya’da yatırım yapmak isteyen Türk girişimcilerine tavsiyeleriniz nelerdir?
Türkiye’den gelen yatırımcılar için Almanya çok farklı bir pazar. Almanya’ya gelip yatırım yapmadan önce şu sorulara yanıt bulmak gerekir: Ne tür bir yatırım yapmayı planlıyorum? Bu ülke benim iş modelim için uygun mu? Piyasadaki rekabet koşulları nasıl? Rakip firmalar kimler? Rekabet edebileceğim başka güçler var mı? Bu sorulara net cevap vermeden, detaylı bir piyasa araştırması ve analiz yapmadan Almanya’ya yatırım yapılmasını tavsiye etmiyorum. Kültürel farklılıkları da göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Tüm bunların ötesinde, Almanya’da yatırım yapmak isteyen Türkiye’deki firmaların veya bireysel yatırımcıların, bu konuda uzmanlaşmış ve yıllardır hizmet veren kurumlarla iş birliği yapmaları çok daha mantıklı olur. Örneğin, Türk-Alman Ticaret Odası gibi kuruluşlara üye olmak, doğrudan bu pazarın içerisine girmek ve bilgi edinmek açısından büyük bir avantaj sağlar. Şu an Almanya’da 150’nin üzerinde yatırım ajansıyla yakın iş birliği içindeyiz. En basit örnek olarak, Berlin Yatırım Ajansı üyemizdir ve diğer büyük Alman yatırım ajanslarıyla da ortak çalışmalar yürütüyoruz. Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi de bizim önemli partnerlerimizden biri.
Böylesine geniş bir network varken, yatırımcıların kendi başlarına hareket etmesi, gereksiz riskler alması yerine, bu kurumlardan destek alması çok daha doğru olur. İnsanlar genellikle “tasarruf etmek” adına danışmanlık hizmetlerinden kaçınıyor. Ancak Almanların çok güzel bir sözü var: Yanlış yerde tasarruf etmek büyük kayıplara yol açar. Küçük bir maliyetten kaçınırken, büyük zararlara uğramak yatırımcılar için çok daha maliyetli olabilir.
Almanlar bu süreci çok sistemli yönetiyor. Örneğin, Almanya’daki yatırımcılar herhangi bir ülkeye yatırım yapmadan önce, o ülkenin dış ticaret odasına üye oluyor ve doğrudan bir network içine giriyorlar. Almanya’da 79 yerel ticaret odası bulunuyor, ancak dünya çapında 93 ülkede 150’nin üzerinde dış ticaret odasıyla iş birliği yapıyorlar. Bu yöntem en doğrusudur. Ancak Türkiye’de yatırımcılar genellikle “Bu üyelik için ödeme yapmayalım, danışmanlık için para harcamayalım” diyerek hareket ediyor. Sonuç olarak, yanlış tasarruf yaparak büyük kayıplara uğruyorlar. Ben şahsen, alın teriyle kazanılmış milli sermayenin yanlış yatırımlarla kaybolmasına razı olamam. Bu yüzden, Almanya’da yatırım yapmayı düşünen herkesin öncelikle detaylı bir araştırma yapmasını ve profesyonel destek almasını öneriyorum.
Türk iş insanlarının Almanya’da karşılaştığı en büyük zorluklar sizce nelerdir ve bunları aşmak için nasıl bir yol izlenmeli?
Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, Almanya’ya gelenlerin vize problemi. Almanya’ya iş yapmak için ya da turistik seyahat amacıyla gelmek isteyen, ancak yeşil pasaportu olmayan kişiler mecburen vize başvurusu yapmak zorunda kalıyor. Ancak bu süreçler oldukça uzun sürüyor. Özellikle 5, 6 hatta 8 aya kadar uzayan bekleme süreleri var. Bu konuda tabii ki desteklerimiz oluyor. En üst düzeyde girişimlerde bulunuyoruz. Türkiye’deki ilgili bakanlıklarla, özellikle Ticaret Bakanlığı ile iletişim hâlindeyiz. Geçen yıl Ticaret Bakanımız bizi üç kez ziyaret etti ve bu konuları kendisiyle de görüştük. Aynı şekilde, Alman bakanlıklarına da bu sorunları aktarıyoruz. Ancak bu sorunun çözülebilmesi için, Almanya’da güçlü bir yapıya sahip olmak ve bu gücü Alman makamlarına karşı birlikte temsil etmek önemli.
Bizim gibi kurumların daha sağlam ve güçlü hâle gelmesiyle ancak bu sorunları aşabiliriz. İşte bu yüzden, bu kuruma üye olmanın ne kadar değerli olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Biz hem Almanya hem de Türkiye tarafını temsil ediyoruz. İki ülke arasındaki ticari ilişkilerin gelişmesi adına üzerimize düşeni yapıyoruz. Ancak Türkiye adına bir sıkıntı varsa, özellikle ticari alanda, iş insanlarının mağdur olmaması ve ikili ticaretin engellenmemesi için daha güçlü bir ses çıkarmamız gerekiyor. Haksız rekabetin önüne geçmek ve ticaretin önündeki engelleri kaldırmak için güçlü bir desteğe ihtiyacımız var. Aksi takdirde, bireysel seslerin çok fazla bir etkisi olmuyor. İşte bunu vurgulamak istiyorum.