Ercüment ALPTEKİN
Açıkçası son dönem okuduğum tüm yazı ve makalelerde benzer bir format gözlüyorum. Genelde pratiğe yönelik bir söylem fazla yok. Yazılar ne konuda olursa olsun veya içerikler ne kadar zengin olursa olsun; ekonomik, sosyal, politik fark etmiyor. Önce durum tespiti yapılıyor, peşinden bu tespitin olumlu ve olumsuz yanları diziliyor (ki çoğu hemen herkesin bildikleri) sonra da yapılması gerekenler genel geçer, özetle pratiğe yönelik olmayan bir önerme ile bitiyor. Elbette her yazı veya düşünce bir emek ve yaşanmışlığa dayanıyor ve buradan bizim eleştiri içeren bir üsten bakışımız söz konusu olamaz. Ancak yaşamın dayattığı gerçekler çerçevesinde en azından güncel olarak özellikle süreç yönetiminin farklı bir bakış açısı ile hayata geçirilmesi gerekiyor.
Günümüzde “yönetim” veya “yönetmek” kelimelerinin içerikleri bir değişim gösteriyor kanısındayım. Aslında özellikle AVM yönetim konusunda bunun önemli bir mihenk taşı olduğunu ve olumlu olduğu kanısındayım. “AVM yönetme” konusunda bir evvelki yazımda belirttiğim gibi toplumu birbirini taklit eden bireyler olarak tanımlayan sosyologları doğrularcasına (Gabriel Tarde 1843-1904) yol almaktayız. Bunun bir yabancılaşma ile sonuçlanacağı ve giderek sıradanlaşacağı çok belliydi. Her sıradan şey gibi de değersiz hale geldi. Bu anlayış benzer tutumları sergileyen yatırımcılar tarafından da sergilenince 100 milyar dolar değerinde yatırım bedelini barındıran, 500 bin kişiye doğrudan 2 milyon kişiye dolaylı iş imkânı sağlayan ve satış cirosu 150 milyar TL yıllık değere ulaşan 450’ye yakın AVM, birden toplum indinde “tu kaka” oluverdi. Üstelik pandemi döneminde bile en olumsuz söylemlere maruz kalarak.
Azalan cirolara bağlı olarak düşen kira gelirleri, artan maliyetler (ki işletme giderleri 18TL/M2/ay olsun diye fetva veren ama kendi giderlerini kontrolden aciz kimi perakendeciler üreterek), e-ticaret gibi sert ve hızlı gelişen rekabet ortamı, döviz bazlı kullanılan krediler gibi AVM’ler açısından ölümcül bir sarmal oluşturmuş durumdadır.
Ülkenin içinde bulunduğu sosyo-ekonomik ve jeopolitik sorunlar dünya genelini saran pandemi ile birleşince birçok AVM’de güncel deyimle bir entübe süreci başladı. Benzer sıkıntının perakende tarafında olduğu da ayrı bir gerçek. Bu aşamada ne yapmalı ve nasıl bir yolda yürümeli diye soruna baktığımızda bildiğimiz dışında bir yol arayışında, strateji oluşturma zorunluluğu çok net ortadadır. Bu durumda GRİ teorimizi oluştururken bildiklerimizin ne kadar doğru ve geçerli olduğunu ortaya koymak gereklidir. Örneğin; e-ticaret bir öcü müdür yoksa bizler için gelir sağlanacak yeni bir mekân mıdır? Biz maliyetlerimizi sadece kısarak mı dolaylı bir gelir yaratabiliriz yoksa maliyetlerden de bir gelir oluşturmak mümkün mü? AVM süreçlerini yönetecek arkadaşların konuya bu bağlamda bakmaları yararlı olacaktır. Bunu bir örnek ile açıklamadan önce yönetici arkadaşların süreçler içinde yer alan tedarikçi, kiracı gibi unsurları ortak görmeleri ve ortak hareket fikrini benimsemeleri gereklidir.
Yönetici arkadaşların tedarikçiler tarafından önerilen mal ve hizmetlerin önceden tahmin edilen gelir bütçeleri için gerçek ödemeler yapmaları yerine, “gerçekleşen bütçelerden pay ödemeleri düşünmeleri gereklidir” kanısındayım. Örneğin çok acayip bir uygulama sattığını iddia eden tedarikçiye, “bu kadar iddialıysan gel beraber süreci yönetelim, çıkan değer üzerinden paylaşalım” demek gerekecektir. “Bu uygulamayı alırsan ciron artar, giriş sayın artar” diyen tedarikçinin bu sürecin sorumluluğu içinde yer almalı ve eğer bir değer ortaya çıkıyorsa oradan pay almalıdır. “Ben malımı veya hizmetimi veririm paramı alırım arkama bakmam” dönemi bence sona erdi. Yönetici arkadaşların tedarikçilere “gri gelir teorilerine kadar veririm diye değil birlikte ne kadar üretiriz” diye sormaları zorunlu hale geldi. Yani hayatın altın ağacının meyvelerini paylaşma hali.
AVM’ler en az harcama ile en çok değeri yaratacak çalışmaları yapmak durumundalar. Yazının başında belirttiğimiz “farklı bir yönetim” anlayışı içerdiği gerçeği karşımızda. Artık her durum ve gelişme karşısında doğru bildiklerimizi sorgulama ve yeni bakış araçlarına yönelme durumundayız. İçinde bulunduğumuz süreç farklı platformlarda ve şekillerde kıran kırana rekabet içinde olunması gerçeğinin, ancak ortak çalışmalar ve paylaşımlarla aşılacağı gerçeğinin anlaşılmasını gerektirmektedir. Bu meslek dayanışması da olabilir kiracı-AVM dayanışması da tedarikçi-alıcı dayanışması da. Bu dayanışmalar bugün anlamsız giderlerin olumluya dönmesi bakımından son derece önemlidir. Örneğin kira indirimleri bir gelir kaynağı olabilir mi? Ya da farklı kanallardan AVM ciro/kira gelirleri artırmak mümkün mü? Bunlar için yeteri kadar kafa yorduk mu yoksa bildiklerimiz ile sorunları çözmeye çalışırken aslında bildiklerimizin bugün bir anlam ifade etmiyor olabileceğinden korktuk mu? Her sabah işe geldiğimizde ICSC‘nin yıllar önce yayınladıkları mı aklımızda? Ne yapacağız deyince aklımıza onlar mı geliyor? Bilmem kaç yıldır yaptıklarımızı her sabah tekrarlayarak veya gün içinde bir adım geri atıp soluklanmaya fırsat bulamayarak zaman mı geçiriyoruz? Bize yeni bir iş modeli lazım mı? Bunun için neler planladık? Kimlerle görüştük? Neler okuduk ve tartıştık?
Başlıkta teori ağacının gri oluşundan bahsettik. Gri seven insanlar genellikle olaylardan uzak durmayı tercih eden, tutucu ve hareketsiz yanları öne çıkan insanlar diye tanımlanır. Diğer taraftan da alçak gönüllülük, uzlaştırıcı ve denge unsuru olan bir renktir. Yani teori oluşurken olması gereken özellikler. Ancak AVM dediğimiz yapılar aktif ve dışa açıktır. Gri çok ağır basarsa bunaltıcı olabilir bizler için. Bütçelerimiz hazırlanırken, strateji ve taktiklerimizi ortaya koyarken gri elbiselerimiz üstümüzde olabilir. Ne var ki gerçek hayatta o altın ağaca çıkmak için aktif ve canlı olmak gerekecek aynı ilkbahar renkleri gibi canlı yeşil.
***
(*) Yazının başlığı Goethe’ den bir alıntı olarak aklımda “Teori ağacı gridir, hayat ağacı ise canlı yeşil” olarak kalmıştı. İnternetten bakınca farklı çeviriler olduğunu gördüm. Bunların bir kısmını aşağı çıkarıyorum. Ancak en çok Ahmet Cemal’in çevirisi hoşuma gitti, ben de onu koydum. Goethe dışında F.W Leopold’un de benzer bir cümlesi var, onu da aşağı çıkardım. Kim bilir Faust’u bir kere daha okuma zamanı gelmiştir.
Johann Wolfgang Von Goethe, Faust, Mephistopheles and the Student, 1808’de şöyle yazmış:
“Grau, theurer Freund, ist alle Theorie,
Und grün des Lebens goldner Baum.”
“Dear friend, all theory is gray,
And green the golden tree of life.”
“Sevgili dostum, bütün kuram gridir,
Ve yeşildir yaşamın altın ağacı.”
Ahmet Cemal Goethe’nin bu sözünü şöyle çevirmiş:
“Kurşunidir aslında teori, oysa yemyeşildir yaşamın altın ağacı”.
***
Friedrich Wilhelm Leopold Pfeil, Kritische Blätter, Band 22, Heft 1, S. 1, 1846’da şöyle yazmış:
“Alle Theorie ist grau, und nur der Wald und die Erfahrung sind grün.”
“All theory is gray, and only the forest and experience are green.”
Bütün kuram gridir ve yalnızca orman ve deneyim yeşildir.”