Ana Sayfa Gündem İlham İnan Dündar yazdı: Kırk Haramiler

İlham İnan Dündar yazdı: Kırk Haramiler

İlham İnan Dündar

Kimse ile alıp veremediğim yok… Fakat, bir süre sonra tamamen çığırından çıkacak ‘e ticarette’ devlet politikasızlığı ve denetimsizliği, bu ülkenin gelecek nesilleri ve ekonomisi için çok pahalıya mal olacak. “Kes kopyala yapıştır” öğretisi ve yabancı platformların gizli destekleri ile önceden planlandığı şekli ile ‘aaa biz yerli ve milli platform kurduk, başardık’ diyenler, devleti erkanın da alkışları dahilinde, şirketlerini yabancı şirketlere satıp ya da ortak edip, ceplerine istifledikleri milyonlarca dolarları ile başka alemlerde günah çıkarıyorlar…

Milyon dolarlar ödeyen dış güçlerin de ‘memlekete hayır olsun’ diye bu tutarları vermedikleri malumunuz. Sakın ha, öyle yabancı sermaye düşmanlığım falan yok… Derdim, sadece fiziki perakende yapılarının; yani alışveriş merkezlerinin, cadde mağazalarının ‘aman boş kaldılar’, ‘kapanacaklar’ derdi de değil. Alttan topla, üstten topla en fazla 500 alışveriş merkezi var. Hepsi bu, digital platformlar / online platformlar, karşısında havlu atıp kapatsalar dahi Türkiye ekonomisi kapandıkları için çökmez. Çökmez de; gelecek felaket, çok daha ölçülemez büyülükte… ‘Türk ticaretinin küçük üreticisi ve esnafı’ açısından online platformların haksız rekabeti sonucu, milyonlarca insanımız işin sonunda mağdur olacak gibi görünmektedir. Türk ekonomik ve sosyal hayatının orta direk yapısı; girişimcisi ve çalışanları ile yok olma veya esaret sürecine girmek üzeredirler.

Digital alışveriş platformları modern çağın ‘E-pazar yerleri’ olarak tanımlanmaktadır… Sanal pazar yerlerine, 2020 yılı tespiti ile ürün ve hizmet sunan şirket sayısı, dünyada 7 milyonun üzerinde olup; bunların yüzde 50’si Çin menşeli şirketler. Yaklaşık yüzde otuz ikisi ise Amerika, İngiltere, Kore, Japon şirketlerinden oluşuyor. Yani dünyanın diğer ülkelerinden, platformlara satış yapabilen şirketlerin oranı, sadece ve sadece yüzde 18. Bilmem tehlikenin boyutunu anlatabildim mi? Kaç Türk KOBİ kendisine rakip olacak milyonlarca Çin veya diğer ülke şirketleri ile mücadele edebilecekler? Kaç yerli KOBİ teknoloji ve yazılım işleri ile barışık veya kaçı bu yönde bünyelerinde istihdam oluşturabilecek?

Tabii ki, e-ticaret, mutlaka olacak ve çok büyüyecek. Büyümesinde bir mahsurda yok… Lakin, en iyi bildiği iş, esnaflık ve esnaf kapısında çalışmak olan ülke vatandaşının ‘cambaza bak’ misali, alkış tutarken yitirecekleri; Türk ticari hayatı açısından ‘korku tüneli’ gibi…

Çeşitli isimlerle adlandırdığımız; ‘e-ticaret şirketleri, online ticaret şirketleri, çevrim içi ticaret şirketleri’ akla gelebilecek her şeyi satışa sunuyor ama ‘ne ararsan var’ mağazaları değiller; çünkü, ortada mağaza yok. Vatandaşımın sandığı gibi öyle geleneksel perakendeciler gibi satın alıp, satmıyor; devasa depolara da sahip değil… Düşünsenize, öyle bir hacim için bu internet ticaret şirketlerinin hiçbirinin ne depoları, ne de sermayeleri bu işlere yeterdi. Bütün işleri, platforma ürün veya hizmet sunan şirketlere veya kişilere yaptırıyorlar; dikdörtgen cam ekranlardan komisyonlarını alıp oturuyorlar. Bizim bozkırda, tam da buna göre bir deyiş var: Çayın taşı ile çayın kuşunu vurmak…

2000’li yıllarda gelişmeye başlayan e-ticaret hacmi, 2020’de dünya da 4,3 trilyona ulaşırken; Türkiye’de 2019 yılına göre yüzde 66 artış göstererek 226 milyar Türk Lirası’na yükselmiştir. Genel ticarete oranı ise yüzde 15,7 sınırına gelişmiştir. Dedikodu olmasın, ben bakanlığın yalancısıyım; ‘alışveriş yapanların yüzde 42’sini kadınlar, yüzde 58’ini erkekler’ oluşturuyormuş. Elektronik ticaret yoluyla gerçekleşen alışverişlerin yüzde 35’ini İstanbul, yüzde 11’ini Ankara, yüzde 6’sını İzmir’de, bu illeri yüzde 3 ile Bursa ve Antalya’da yaşayanlar yapıyor görünüyor. Türkiye’de gerçekleşen tüm kargo ve kurye işlemlerinin yüzde 60’ı e-ticaret gönderileri ile oluşmuş. Büyüklüğü tasavvur edebilmek için son bir veri daha paylaşacağım. Türkiye nüfusuna göre sosyal medya kulanım oranı yüzde 63, online alışveriş yapanların nüfusa oranı ise yüzde 49. Internet kullanıcılarının nüfusa oranı ise yüzde 74.

Bu muhteşem hacimli internetten satış değerinin oluşmasını sağlayan küçük ve orta ölçekli işletmeler, platformlar için harika olsa da ‘küçük işletmeler’ için harika olup olmadığı belirsizdir. Doğrudur. Platformlar, KOBİ girişimcisine, ağızları ile kuş tutsalar, sahip olamayacaklarından daha geniş bir kitleye ulaşma şansı vermektedir. Ancak bu son derece şirin görünümün yansıması, uzun dönemde geleneksel perakendenin yok edilmesidir.
Her tacirin kabul edeceği şekilde ‘e-ticaret platformlarının’ tüm bu olan bitende, görünürde suçları yoktur; ticareti olması gereken kurallar dahilinde basiretli tüccar gibi oyunun kurallarına göre oynamaktadırlar. Üstelik bu iş öyle ucuz bir iş değildir. Kuruluşlarında, platformlar yazılımdan, dev kapasiteli sunuculara kadar birçok teknolojik altyapı yatırımı yapmaktadır. Platforma katılan satıcı ve alıcı sayısı arttıkça da ilave yatırım ve yönetim maliyetleri çıkmakta olsa da işlem başı maliyet artık düşüş göstermektedir. Kişisel görüşüm, ileride KOBİ’ler bu işlerle başa çıkamadıklarında ve yok olmaya başladıklarında; suçlular, bilmediği oyun için masaya oturanlar ile oyunun kurucusu olması gereken kurum ve kuruluşların diğer oyuncuların haklarını korumamalarıdır.

Eğer küçük veya orta ölçekli işletme olarak platformlarda e-ticaret yapacaksanız:

1. Karşınızda muhatap yok
Hani alışkınız ya, biri ile iş yapacaksak, firma temsilcileri karşımıza gelsin; görüşelim, hatta birlikte bir yemek yiyelim; sonra biz onları ziyarete gidelim, bu sefer onlar bizi ağırlasınlar… Artık işler öyle yürümüyor. Malı veya ürünü satışa sunacak platform karşınızda bir internet ekranı olarak duruyor. Müracaat, oradan elektronik ortamda yapılıyor; okunamayacak kadar uzun bir sözleşmeyi (ki zaten sözleşme okumayı hiç sevmeyen milletiz) tıklayarak, kabul etmiş oluyorsunuz. Sonrası, tüm ilişkiniz ya ekranlarda hiç tanımadığınız ve sık sık değişen kişiler ile sürmeye devam edecektir. Bu arada hatırlatalım beklediğiniz cevabı alma şansınız sıfır… Eh, Türk milleti olarak karşılıksız aşklar bizi hep cezbeder…

2. Sofrada kaşık yok?
E-ticaret şirketlerinin yarattıkları potansiyel alıcı hacmi göz kamaştırıcıdır. Her birinin milyonlarca müşterisi var. Çağlayan’daki, Şişhane’deki, Çuhadarhan’daki, İpekhan’daki atölyelerinizden, köyümdeki, kasabamızdaki, iş yerlerinizden böylesi büyük potansiyel müşteri kitlelerine şirketlerimizin web sayfaları veya sosyal medya sayfaları ile ulaşmamız imkansızdır. Diğer taraftan, sosyal medyada, internet sitelerinde, televizyon haberlerinde bu platformlara katılarak ‘milyon TL’ler veya Amerikan Dolarları’ kazanan küçük işletme sahiplerinin ‘kurgulu hikayeleri’ sürekli yayınlanmakta… Duyunca iştahı kabarmayacak KOBİ var mıdır? Bence de yok… Ama işler hikayelerdeki gibi olmuyor. Türkiye’de kurulu Çin, Uzak Doğu, Amerika merkezli uydu şirketler dahil binlerce şirket bu platformlarda, hem de aynı panellerde yer bulmaya çalışıyor. Çoğunlukla buluyorlar da… Ürünlerinizin, emeklerinizin dikdörtgen cam ekranlarda görünmesi ise kadere kısmet. Evin büyükleri, yani platformların ağalarının; yani diyorum ki, büyük işletmelerin ürünleri ister istemez öncelikli haklara sahip. Garibim küçük işletmelerin ise öne çıkabilmeleri (o da her zaman sayısal nedenlerle mümkün değil) cazip fiyat, kampanya fiyat avantajları sağladığında ancak ekranda boy gösterebiliyor. O zamanda karlılık kalmıyor.

3. O para, bu para; ileride bana ne kala?
Yukarıda yazdığımız gibi, bu platformlardan birine girerken teknoloji yatkınlığınız var ise pek zorlanmazsınız. Başlangıçta panelde yer açılması ile ilgili ‘şimdilik’ yüksek bedeller çıkarmıyorlar. Ama izliyoruz ki, pazarda güçlenen platformlar, artık giriş bedeli haricinde, aylık sabit ödemeli sözleşmeleri de heves eden küçük işletmelerin önlerine sürmeye başladılar. Platforma alışveriş için giren tüketicinin sizin şirketin olduğu panele yönelmesi ve alışveriş etmesinin size faturası ‘küçük işletmeler veya orta hacimli işletmeler’ için yüzde 20 – 25 oranında komisyonlar olarak yansırken; hacimli iş yapanlarda veya platform ağalarında komisyon oranları yüzde 12,5 – 15’lere kadar geri çekiliyor. Oysa her ikisi için de platformun sunduğu hizmet aynı. Hizmet dedim de hepsi internet üzerinden… Çünkü ürünü ambalajlama, kargolama (kastedilen kargocuya hazır hale getirmek kargo ücreti değil), faturalama, iade alma, değiştirme ve benzeri tüm hizmetler doğrudan satıcıya ait… Platformların küçük işletmelere yüklediği maliyet bununla da bitmiyor. Anlaşmalı lojistik şirketlerinden gizli komisyonlar edinseler de küçük işletmelere sunulan; lojistik yardım, reklam ve tanıtım tanımları altında ekstra hizmetler de ek ücretlere tabi… Tüm paneller, bu eklentilerin gönüllü olduğunu belirtiyorlar. Zorlamıyorlar ama panelinizin ziyaret edilmesini, satışlarınızın gerçekleşmesini istiyorsanız, ek hizmetleri satın almak zorundasınız. Demek istediğim o ki, bu platformlarda başarılı olmanın maliyeti artmaktadır ve daha da hızla artabilir.

4. Asiye nasıl kurtulur?
Platformlar kendilerine ürün sunan şirketlerin sayıları ile güçlendikçe, büyüdükçe ‘oligopol piyasa’ koşulları oluşmaya başlayacaktır. Zaten esintileri de gelmeye başladı. Küçük işletmelere satmak istedikleri ürünlerle ilgili fiyat baskısı; farklı özelliklerde olsa bile rakip platformlarda daha uygun fiyatlı ürün sunamama; ödeme vadelerinin 15 günlerden 60, 120 günlere uzatılabilmesi ve benzeri zorlayıcı uygulamaların başladığı haberleri yaygınlaşıyor. Zaman içerisinde özellikle küçük işletmelerin, platformların taleplerine boyun eğmekten başka alternatifleri olmayacaktır. Ve onları tüm bu beklenmeyen haksızlıklardan koruyacak, e-ticareti ve uluslararası dilini bilen arka çıkacak birlik yapılarında da bu konularda gelişme yok…

‘Zenginliğin ve gücün acımasız büyümesinin ve birikiminin insani ve ülke açısından maliyeti konusunda platformların sunamadıkları ‘gelecek bir vizyon’ eksikliği var. Yine bizim deyişimizdir ‘perşembenin gelişi; çarşambadan bellidir’. Türk ticaretinin orta direğini (laf aramızda ülkenin sosyal hayatının orta direğini) ciddi etkileyecek olan gelişmeler için çok geç olmadan, çok farklı iktisadi ve sosyal toplum disiplinleri ile çalışmalar yapılarak yasal önlemler alınmalıdır. Oligopol ve antitröst pazar yapılarının oluşmasından önce düzenlemeler yapmalıyız. Bugün, herkes online alışverişte tüketici hakları üzerinde hassasiyet gösteriyor. Fakat asıl üzerinde durulması gereken KOBİ işletmelerinin rekabet ve ticari korunma haklarıdır.

5. Ödemezseniz verginizi, biz çekeriz derdinizi
Globalleşiyoruz ya, yabancı platformlar ve çakma yerli platformlar ülkemizde de yer almaya başladılar. Hatırlatmak gerekiyor ki, bunların çoğunluğu vergi avantajı olan ülkelerde kurulu şirketler. Teknolojiyi çok iyi kullandıkları için de henüz takip konusunda pek bir şey yapma şansımız yok. Sürekli yatırım gösterip sermaye kazancı vergisinden tasarruf edebilirler; yatırım dedik ise her yıl program yenileme, program kullanım sözleşmeleri falan filan… Platformlar komisyonlarla çalıştıkları için vergi avantajları da bir o kadar fazla oluyor. Satılan mallar mülkiyetlerine girip çıkmadığı ve envanter yükü olmadığı gibi faturalama, KDV ve benzeri vergi yükleri de satılan ürün üzerinden olmuyor. Maliyeye veya tüketiciye karşı tüm sorumluluklar; hukuken platformla panel sözleşmesi yapmış iş sahiplerinde, yani küçük işletmelerde. Üstelik koca ülkemde, bu işletmelerin çoğu, bırakın mahkemeyi avukat yüzü görmemişlerdir. Kurumsal olma becerilerini tamamlayamamış küçük işletmeler ileride bu hukuki olaylarda da sıkıntı yaşayabileceklerdir.

6. Şu kadarcıktı, bu kadar oldu
E-ticaret hacminin genel ticarete oranı 2019 yılında yüzde 9,8 iken, 2020 yılında 5,9 puan artışla ortalama yüzde 15,7’ye çıkmıştır. E-ticaret içindeki perakende ticaretin payı ise yüzde 64. Online alışveriş yapanların sayısının önümüzdeki iki yıl içerisinde ülkemizde 44 milyonu bulacağı tahmin edilmektedir. (Bu rakamda veri şişmesi var gibi görünüyor. Ankara’dan öteye online hareketin yüzde birin altında olduğu dikkate alınırsa) Bu rakamlar neden önemli; platformların denetimsiz büyümeleri sonucunda, hem platformlar içerisinde ‘büyük balık, küçük balığı yer’ durumunu oluşturacaktır ki, o zaman pazar yerleri tamamen yabancı sermaye egemen olacaktır. Yerli üretici hızlı teslim ve korkunç rekabet fiyatları karşısında girişimci ruhunu kaybedecek; kendini, platformların görünmez yok edici yasalarına teslim edecektir. Geleneksel perakendenin giderek kan kaybı vergi gelirleri açısından da bir zarar yazdıracaktır. Yani pandemide ‘falanca destek kampanyasına milyonlarca lira bağış yaptık’ gösterileri de ticaret hayatının uğradığı zararı telafi etmeyecektir. Bir yere not edilmelidir ki, Türkiye’de önemli bir kesim, kendi mülkü olan cadde dükkanlarının kira gelirleri ile geçimini devam ettirmekte ve veya kendisi sahibi olduğu dükkanı işleterek evini geçindirmektedir. Yerel perakende sisteminin yaralanması sosyal yaşam dengesinde de kan kaybı demektir.

7 . Benim insanım, benim çalışanım
“Yaaa orası da kapanmış, eee şimdi herkes telefondan sipariş veriyor… Öldü o işler, öldü artık.” Sıkça duymaya başladık değil mi? Özellikle büyük şehirlerde… Kapanan onlarca, yüzlerce işyeri… (Fortune Ocak 2021 haberine göre; Amerika’da 2020 yılında e-ticarete yenik düşerek kapanan işletme sayısı 12.200 adettir.) Türkiye’de 150 metrekare ve üzerindeki her dükkan, en az 5 çalışan demektir. Her çalışan ise en az iki boğazdır. Çalışan üzerinde oluşabilecek sosyal mağduriyetin boyutları sadece bununla da sınırlı değil. Tüm sorumluluğu iş ortağı veya çözüm ortağı gördüğü tedarikçileri üzerinden yürüten platformların, kendi çalışanları içinde sosyal hakların korunmasındaki zafiyetleri, şimdiden dikkate alınmalıdır. Evden çalışma, parça başı iş, yarı zamanlı çalışma, kaydırmalı çalışma gibi yöntemler özellikle bizim gibi denetim sıkıntısı olan ülkelerde çalışan da ‘çaresizdim, kabul ettim’ mağduriyetleri doğuracaktır. Gün geçmiyor ki, ürün teslim için iki teker üzerinde kaza yapıp yaralanan ‘motokurye’ haberi duymayalım…

7. Tatlı su kurnazları
Gelelim denetimsizliğin bir başka ahlaki sorununa; platformda hizmet veren, fakat fiyat rekabeti sonucu çare arayan ‘bir takım cin akıllılar’ e pazar yerlerinde, tüketici güvenini sarstıkları gibi, ahlaklı hizmet veren tüccarın da satış kaybederek zarar görmesine neden oluyorlar. Tatlı su kurnazı, hızlı zenginlik peşindeki satıcı arkadaş, küçük hokus pokus ile malın gramajı veya aksesuar içerikleri ile oynayarak ‘düşük fiyatlı ürün sat baskısında, ödediği komisyonlarla, katılım payı faturaları’ ile kaybettiği kazancını telafi etmeye çalışıyor. İnsan sağlığı ve çevre koruması için gerekli özeni göstermeyerek fiyatı aşağıda tutmaya çalışmaların da, şikayet oluncaya kadar, güzel ülkemde denetleyen kuruluş yok. Şikayet sayfalarını tarayın göreceksiniz ki, birçok değerli maden ayarı tutmayan takı alanlar mı istersiniz; ürünün aksesuarlarının eksik gönderenler mi, isterseniz; say say bitmez… Bunda platformların bir suçu yok. Onlarda şikayet sonrası firma ile ilişkilerini gözden geçirip ağır yaptırımlar uyguluyorlar. Ama o kadar yoğun alışveriş trafiğinde tüm şikayetlere anında dönemedikleri için tüketicilere karşı mahcup oldukları gibi güvenilirlik değerlerini de yitiriyorlar.

8. Biri bizi gözetliyor
Bu platformlar tarafından kullanılan algoritmaların yönetimi ve kullanıcı hakları üzerindeki etkisini anlamak çok önemlidir. Platformlar tarafından üretilen üstel veri miktarı, büyük şirketlerin kullanıcılarının ihtiyaçlarını hızlı bir şekilde belirleme ve ödeme yeteneklerini tam olarak değerlendirme becerilerini artırmıştır. Yine Anadolu deyişi ile “ciğerlerimize kadar okumaktadırlar.” Elinde telefonu ile oynayan her kişiye aklına gelse de gelmese de anında görseller ile sunabilecek; onu satın almaya teşvik edebilecek kadar içinizi dışınızı bildikleri veri toplama hacmine sahipler. Bu algoritmalar ile istedikleri ürünleri ön plana çıkarabilmektedirler.

Geldik sona; Kırk Haramiler’den kastim, şahsi geleceğinden ötesini görmeyip, kendi gündelik çıkarları için insani değerlerinden, milli değerlerinden taviz vererek görevlerini yapmayacaklar içindir. Ama buncasını kaleme almamın asıl nedeni; tüketici olarak maruz kaldığım, e ticarette giderek büyüyen, ‘sağlık ve çevre’ sorunudur. Bana, alkışladığım ’25 kuruş’ ödeterek yaptırdığı ‘poşet’ uygulamasına karşın; devlet ‘e ticarette kargolama’ ile doğan israf ve çevre kirliliği için hiçbir tedbir ve zorunluluk getirmemektedir. Dönüşümü çok zor olan streçlere defalarca sarmalar, balonlu naylon dolamalar, mukavva kutu içinde kutular, süngerler, üzerlerinde yapışkanlı kağıtlar ile önü alınamaz bir halde ‘çöp’ oluşmaktadır. Bu kargo paketlerinin elden ele dolaşması, yerlerde sürünmesi, ulaştırıcıların taşımada kendi sağlık koşullarını bile dikkate almamalarını, söz konusu bile yapmıyorum. Birey olarak sipariş verirken sosyal yaşam sistemi içerisinde neleri deforme ettiğimizi mutlaka her defasında yeniden gözden geçirmeliyiz. Çünkü bu ülke ve bu gelecek bizim ve çocuklarımızın…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz