Pınar SALMAN
Milano’da Via Bergognone 40 numarada muhteşem bir görsel şölen:
ARMANİ SİLO
’Ben burayı SİLO* diye isimlendirmeye karar verdim, çünkü bu bina gıda silosu olarak kullanılmış, gıda hayat için ne denli gerekliyse, benim için gıda kadar giysiler de hayatın bir parçası’’ Giorgio Armani
Bundan ortalama kırk yıl önce Giorgio Armani, zarif renk tonları, pürüzsüz kumaşlar ve yeniden yapılandırılmış ceketlerle zamana meydan okuyan yeni bir moda kimliği yarattı. Dünyanın en önde gelen beş modacısından biri kabul edilen Giorgio Armani, 11 Temmuz 1934’te Milano ile Bologna arasında Piacenza bölgesinde doğdu. Tıp eğitimi aldı, ancak 1957 yılında askere çağrılmadan evvel fotoğrafçılıkla uğraşmak için tıbbı bıraktı. Daha sonra İtalya’nın halen en ünlü katlı mağazası olan La Rinascente (Rönesans-Yeniden Doğuş) de o zamanın tanımıyla vitrin düzenleyici olarak çalışmaya başladı. 1974’te Armani ismiyle erkek giyim markası olarak moda dünyasına adım attı ve hemen ardından 1975’te kadınlara yönelik tasarımlarına da başladı. 1980’lerde maskülen tarzı ile dikkatleri çekerek gönüllere yerleşti. İlk gençlik yıllarımda Armani, önce erkek parfümünün muhteşem kokusu ile hayatıma girdi sonra zamansız olduğunu zamanla anladığım kalitesi, tartışılmaz ürünleri ile gardırobumda yerini aldı.
Armani marka olarak her daim eril ile dişil arasında, titiz ve hoşgörülü modern bir baştan çıkarmanın ince ayarını buldu diyebiliriz. Markayı yakından takip etsem de benim için Milano seyahatlerim her zaman koşturma içerisinde ve iş tamamlama telaşı ile geçti, ta ki iki ay önce iş toplantısının arkasına bir tatil ekleyene kadar. İşte ilk fırsatta gezilmesi gereken bu moda müzesini ancak iki ay önce görebildim.
Armani Silo’yu bir cümle ile tanımla derseniz, “bu müzede büyük usta kendi dünyasına bir göz atmamıza izin veriyor, sadece giyim tarzımızı değil aynı zamanda giyinme konusunda düşünce tarzımızı da değiştiren zamansız, ölçülü ve estetik bir stil nasıl kazanılır görsel olarak ziyaretçilere anlatıyor” derim.
1950’lerde gıda (tahıl) deposu olarak inşa edilen bu binada bugün 4500 metrekarede 3 katta görsel bir şov var. İlk katta genellikle fotoğraf sanatçılarının dönemsel sergisi yer alıyor. Böylelikle Armani ilk çıkış yaptığı sanat alanının temsilcilerine destek veriyor bir nevi. Diğer katlarda ise üç ana grupta topladığı kendi eserleri sergileniyor.
İlk grubu “Androjen” olarak tanımlıyor Armani ve her fırsatta androjen tarzı; gizemli, baştan çıkarıcı ve çok cezbedici bulduğunu söylüyor. Armani’ye göre modanın anlamı da olabildiğince basit-saf-temiz bir kesim, benim tanımımla bu minimalist maskülen bir tarz ve ben bu tarza bayılıyorum, çünkü zamansız, çünkü sakin, pratik, şık ve gözü yormuyor.
Günlük giyimin mutlaka bir parçası olarak ceketlerde androjen tarzı yorumluyor. Son derece sade, feminen ve zarif bir stile sadık kalarak, nötr renkleri ve geleneksel erkek kumaşlarını kullanıyor ve özellikle erkek terziliği ile kadın terziliğinin detaylarını harmanlamayı seviyor. Yıllar geçtikçe gelişen takım elbiseleri orijinaline sadık kalan kesimler ve detaylara zamansız bir gardırobun parçaları olarak kalmaya devam ediyor.
Armani kendi tarzını erkeksi ve kadınsı detayların harmanlandığı, erkeksi kesimli kıyafetler giyen ilgi çekici kadınların tarzı olarak tanımlıyor ve ben buna kesinlikle katılıyorum.
Müzede ikinci grup “Etnik” bu gruptaki eserlerinde dünya üzerindeki batılı olmayan kültürler diye tanımlanan kültürlerin unsurlarından ilham alıyor. Asya, Afrika, Uzak Doğu ve Orta Doğu desenleri tasarımcının eserlerinde yer buluyor. Benim bu bölümde en çok dikkatimi “Çintemani ve Lale” desenli gece elbisesi çekti, büyük ölçüde kadim sembollerimizden esinlendiği bir tasarımdı. Farklı kültürlerin insanlarının birbirinin geleneksel kostümlerini kendilerine özgü çizgi ve renklerle kullandıklarında özel bir çekicilik kazandığını düşünen Armani, bu tarz tasarımlarının şiirsel ve düşsel bir yanı olduğuna inanıyor. Asla bir kopyalama olmadan, sadece yeniden yorumlama ile kültür öğelerini birleştiren bu eserler için; ‘bunlar benim kişisel egzotizm ilhamlarım, “başka bir yeri” hayal ederek oranın saflığını, ruhunu ve detaylarını yeniden yorumlama arzum’ diyor.
Ve üçüncü grup “Yıldızlar” (Stars) Giorgio Armani ile sinema yıldızları arasında güçlü bir bağ var, yıllarca kadın ve erkek sinema yıldızları hem beyaz perdede hem de kırmızı halıda onun kıyafetlerini tercih ettiler ve birçoğu ile zamanla yakın dost oldu. “Oscar geceleri benim için çok özeldir” diyor. “Hollywood yıldızlarını giydirmek benim için büyük bir değişimin başlangıcıydı, çünkü aktörler ve aktristeler kendilerini gizlemeden, kendilerini gösterişli bir şekilde ifade edecek kıyafetler giymeye istekliydiler ve bu benim tarzımda tam bir devrimdi” diye ekliyor. Sinema yıldızları günümüzde hala Armani’nin tarzının kendilerini doğal bir şekilde ifade etmelerine ve kişiliklerini vurgulamaya olanak tanıdığını düşünüyor ve onun tasarımlarını tercih ediyorlar.
Yazımın sonunda Armani Silo’nun “Dijital Arşiv” projesinden de kısaca söz etmek isterim. Çağdaş moda kültüründe arşivler, yaratıcı süreci açığa çıkaran, geleceğin yaratılmasına yardımcı olmak için geçmişi ve onun önemli anlarını gösteren ve bu anları gözden geçirme fırsatları sunan, araştırmayı teşvik eden girişimler olarak büyük önem taşır. Armani, kişisel arşivini daha geniş kitlelere açarak, ziyaretçilerin onun yaratıcı sürecinin tüm aşamalarını ve çalışma yöntemlerini görmesine izin veriyor. Arşiv 1000 tasarımı ve 2000 aksesuar, eskiz, moda defileleri ve kulis videolarını, ikonik reklamlarını ve fotoğraf seçkisini kapsıyor.
Bence bu ziyaret sonrasında anladığım Armani ve Armani Silo moda alanında çalışan ziyaretçilere tasarımların ve ilhamların sürekli olarak yeni malzemelerle zenginleştirilecek bir atölye süreci olduğu mesajını veriyor. Dene – karıştır – tarzını yeniden yarat!
Fotoğraflar ve video: Pınar Salman – Çetin Salman
TEŞEKKÜRLER